Kayıtlar

Şairlerin Dünyası: Nilgün Marmara, TÜRK KADIN YOLU

Resim
------------------------------------------- Ben sana olmalıyım, Bana sen bir kaynak. Görüyorum geç, kıyım çok yakın! Biliyorum artık mut uzaklığını. Sen yüzümü götürmüyorsun, Kendi gözünü bile! -------------------------------- Bu dünyayı başka bir hayatın bekleme salonu ya da vakit geçirme yeri olarak görüyordu Nilgün Marmara. O çok özel biriydi pek çok insan için. Bilinç altımızda yatan o kıyametin habercisiydi sanki, Nilgün Marmara.  Tıpkı o şiirinde bahsettiği;  Bir kediydi belki bu dünya,  sinsice aklımızı okuyan  ve bacaklarımıza sürtünerek bize mırıldayan.  Belki kulak vermeliydik o sese.  Belki de düşmemeliydik, o tatlı bıyık altından gülümsemelerine. Hep gelirdi üzerimize hayat olmadık anlarda,  tüyleri sıcacık bir kedi gibi.  Ne vakit elimizi uzatsak acıtırdı hayat. Suçlu bir kedi gibi kalbimize bir çizik atarak.  Ah Nilgün Marmara!! Neydi ki seni derinden yaralayan?  Anlayışsız hayat mıydı seni koparan yaşamaktan?  Sebebi neydi dizelerinde gizlenmiş, o sessiz çığlıklarının? B

Şiir: Kayıp Ruhlar Gezegeni

 Bir şairin ruhu kayıptır, a raftadır. Hiçbir zaman duyulmamış, tanınmamıştır o. Dizeleri, binlerce yıldır kayıp bir geminin enkazı gibidir. Biraz yosun kokar kelimeleri,  adı ise gizlidir köşelerde. Kimse umursamaz şairin adını. Çok azı anlar, onun ruhundaki karanlığın,  aydınlığa olan küskünlüğünü Kayıptır bir şairin ruhu. Hiçbir enlem tanımlayamaz onun konumunu. Evrene karışmıştır çoktan nefesi. Yıldızlardan gülümser kırgınlığı. Bir şaire iyi bakın insanlar. Onun ruhu kimseye benzemez. Kırgındır, yorgundur, hassastır. Katılaşmış bir yürek, okumasın onun satırlarını. Eğer anlaşılmadığını hissederse, incinir bir şairin kayıp yüreği. Bir daha düşmez satırlara.

Şiir: Vahşi Bir Diyarın Üzerinde

  Gözleri ateş saçan dişi bir kurdun pençesinde, yırtılmış ruhum kan revan içinde. Yaprakların o naifliği yüzümde, ayaklarım vahşi bir diyarın üzerinde.   Altımdan sıyrılıp yükselince yeryüzü, düşecek sanki üzerime gökyüzü. Ellerime sığmış hüzün dolu bulutlar, alabora olmuş bugünler ve yarınlar.   Kayboldum enkaz altında anılar kefil. Umuda doğru açılan o pencereler, sonsuza dek kapanmışlar yüzüme.

Şiir: Yaban Arısıyla Dans

  Bu gezegen bir kovan. Bir ileri gidiyor, bir geri gidiyorum.  Kendi etrafımda daireler çiziyor,  yolumu kaybediyorum. Şehrin ışıklarını söndürün bu gece. Sizi yaban arılarıyla,  vahşi bir dansa kaldırmak istiyorum.  Gerçeklerle yüzleşmeden,  derin hayallere dalmanızı istiyorum.  Kulaklarımda tatlı tatlı vızıltılar, şehrin en güzel seslerini dinliyorum. Kayalıklardan atlıyorum.  Sonra kanatlarım huzursuzlanıyor. Bir nehrin tam ortasında,  yüzerken buluyorum kendimi. Çünkü başka türlü soğumuyorum.  

Şairlerin Dünyası; "Emily Dickinson"

Resim
Emily Dickinson; 1830-1886 yılları Amerika'sında yaşamış feminist yazarlardan. Bana göre en etkileyici kaleme sahip olanlardan birisi. Şiirlerini okuduğunuz zaman bunun sebebini çok daha iyi anlayabiliyorsunuz. Onun hayal dünyasında kaybolmayacak birini tanımıyorum. Adına çekilmiş bir dizi var hatta. İzlemeyenlere şiddetle tavsiye ediyorum. İlk sahnelerden sizi kendi hayal dünyasına çekmeyi başarıyor. Sonrasında onun derin, kederli ve bir o kadar da umutlu yaşam aralarında kaybolurken buluyorsunuz kendinizi. Emily umudu metaforik olarak; ruhta dinlenen, sürekli şarkı söyleyen ve en zor koşullarda bile hiçbir şey talep etmeyen bir kuş olarak tanımlar bir şiirinde. Ah Emily neden seni daha önce tanımadık ki dediğinizi duyar gibiyim. Kendisi benim ilham kaynağım oldu... Kısaca bahsetmek istiyorum hayatından; İlk şiirini yayımlatmanın sancısını çeken Emily; ilk önce ailesiyle savaşıyor, daha sonra böyle bir hareketin onu kirlettiğini düşünen toplumun önyargılarıyla savaşıyor. Onun en

Şiir: 9. Gezegenin Keşfi

İnsan... "Keşfedilemeyen 9. Gezegen." İnsan;  Bu dünyaya ayak basmış olmasına rağmen, aynı anda tüm gezegenlerde olmanın arzusunu duyar.  Hep daha fazlasına sahip olmaya çalışan tek gezegen.  Karanlıkta kaldığı için bazen görünür, bazen kaybolur.  Onu keşfetmek hiçbir zaman mümkün olmamıştır.  Bu dünyaya bir su damlası olarak gelir, tüm evreni keşfedecek güce sahip tek varlık hatta. Bir kadının içinde hayat bulur ve doğar. Sonra sürünmeye başlar.  Heyecanlıdır ilk adımını atmak için.  Nihayet o ilk adımını atar ve koşmaya heveslenir.  Koşmayı öğrenir ve en hızlı koşan olmak ister. Nihayet yavaşlar; siz yavaşladığını görürsünüz.  Ancak o sonra uzaklaşır, kaybolur, gider. Keşfetmek onun için bir tutkuya dönüşmüştür.  Tutkulu bir insan asla gözle görülmez.  O yalnızlığın rengine dönüşmüştür.  Karanlığın içinde siyahları giyer ve kendisiyle bir bütün olur. Tüm gezegenlere ayak basar, dünyaya sığmaz olur hayalleri, sonsuz galaksiden taşar. Özgürdür, cesurdur, isteklidir. Aslında k

Şiir: Nedir Bu Mutluluk Dedikleri ?

İnsan bir çılgınlık yaptı ve mutlu olmak istedi... Mutluluk der durur insanlar sürekli.  Mutsuzluktan yakınırlar her fırsatta. Bilmedikleri şey mutluluğun ne olduğu aslında.  Zannederler ki mutluluk; dilerlerse, avuçlarında beliriverir.  Onu alıp saklasak diye düşünürler.  Sıkıca tutarlar avuçlarında. Mutluluk yakasına yapışıp, onu sonsuza dek seninle kalmaya ikna edebileceğin bir şey mi? Mutluluk bir tanrı misafiri gibi gelmez ki kapıya. Mutluluk bir yanıp bir sönen şehir ışıkları gibidir. Birde kalıcı olduğunu zannettikleri mutluluk türü vardır.  Sevdiğiniz insanın yüreğinde gelir kapınıza.  M utluluğun tüm yükünü taşıyan o insan, sizin en değerliniz olur sonra.  O size mutluluk katar durmadan: "Mutluluk sarhoşluğu" denir buna. Mutluluğun insanı en çok çarpanı da bu kalpten bulaşanı galiba.  Tattırdığı mutluluk, size vereceği acının karşılığıdır aslında. ve her zaman acı büyüktür mutluluktan...