Şairlerin Dünyası; "Emily Dickinson"







Emily Dickinson; 1830-1886 yılları Amerika'sında yaşamış feminist yazarlardan. Bana göre en etkileyici kaleme sahip olanlardan birisi. Şiirlerini okuduğunuz zaman bunun sebebini çok daha iyi anlayabiliyorsunuz. Onun hayal dünyasında kaybolmayacak birini tanımıyorum. Adına çekilmiş bir dizi var hatta. İzlemeyenlere şiddetle tavsiye ediyorum. İlk sahnelerden sizi kendi hayal dünyasına çekmeyi başarıyor. Sonrasında onun derin, kederli ve bir o kadar da umutlu yaşam aralarında kaybolurken buluyorsunuz kendinizi.

Emily umudu metaforik olarak; ruhta dinlenen, sürekli şarkı söyleyen ve en zor koşullarda bile hiçbir şey talep etmeyen bir kuş olarak tanımlar bir şiirinde.

Ah Emily neden seni daha önce tanımadık ki dediğinizi duyar gibiyim. Kendisi benim ilham kaynağım oldu...

Kısaca bahsetmek istiyorum hayatından; İlk şiirini yayımlatmanın sancısını çeken Emily; ilk önce ailesiyle savaşıyor, daha sonra böyle bir hareketin onu kirlettiğini düşünen toplumun önyargılarıyla savaşıyor. Onun en değerli varlığı dizeleri ve ona bu konuda tek destek olan "Azraili" oluyor. Hatta yazdığı ilk şiirini Azrailine ithafen yazıyor. Ona tek gerçek gelen şey ölüm ve bu duygu ona yaşadığını hissettiriyor adeta. 1800'lü yıllarda savaşın eşiğinde bir dünyada yaşamış olan Emily; varoluş sancısını bizlerden çok farklı şekilde yaşıyor. En çokta kadın olduğu için toplumda sindirilmeye çalışılıyor. Toplumun ondan tek beklentisi; evinin kadını, çocuklarının annesi olması. Ailesinin bu görevlerden başka hiçbir şeye sahip olamayacağını söylemesi ile hayatı başına yıkılan Emily; sabahın ilk ışıklarıyla uyanıp babasının çöpe attığı müsvette kağıtlara yazdığı şiirler ile hayata tutunuyor ve büyük bir şairliğe açılan o yola ilk adımlarını atıyor.



Azraile yazdığı o etkileci şiirin ilk dizeleri ise şöyle başlıyor; 



Because I could not stop for death...

He kindly stopped for me...

The carriage held but just Ourselves...

And Immortality.

 

Çünkü Azrail için duramazdım...

O nazikçe durdu benim için...

Bir fayton tuttuk ama sadece kendimiz...

ve ölümsüzlük.

 

Yorumlar

  1. Harika bir hikaye... Basarilarinin devamini dilerim canim. 1800lu yillarin ilkel sorunlarinin gunumuze kadar suregelmis olmasi ne kadar da aci.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yazmak Zehirler Mi?

Köşe Yazısı: Gökçeada'dan Hikayeler

Belirsizlikten Siz de Sıkıldınız Mı?