Köşe Yazısı: Eğirdir'de Bir Bisiklet
Necdet Subaşı’nın Mişa’sı gibiyim son günlerde. Biraz kırgın kedi yüreğim ve gitmek isteği içerisindeyim. Biraz Marcel Proust’un Albertine’i gibiyim onun gibi kayıp ve bir gün gelecek diye beklenen. Neden gitmek ister biri ve neden kaybolur tek bir söz bile etmeden. Konuşacak tek bir şey kalmayana dek bekleyip, sonra kocaman susmaktan mı? Yoksa anlaşılmamış olmanın verdiği o huzursuzluktan kaçmak için mi kaybolurlar? Belki de kaçmazlar onlar sadece kendilerini bulurlar.
Aslında size bugün Eğirdir’den
bahsetmek istemiştim. Hep gitmek arzusu içerisinde olduğum için, sürekli
geziyorum ama ilk defa burnumun ucundaki Eğirdir’i hissederek gezdim. Güneş
batıncaya kadar adayı, kiraladığım bisikletle keşfetmeye koyuldum. Pedalları
çevirip yavaşça, mavilikler boyunca adanın çevresini gezip, adanın insanlarıyla
konuştum. Tam limanın içerisinde bulunan, kahvehane havasındaki bahçeye oturdum
ve sahibinin ısmarladığı çayımı yudumladım. İnsan neden aynı yerde durmamalı,
neden sürekli yeni yerlere gitmek arzusu içerisinde olmalı tekrar hatırladım.
Adanın insanları genellikle biraz gergin, iklimi değişken olduğundan mı
bilinmez. Yıllardır burada yaşadım ve en çok kedilerle sohbet etmeyi, onlarla
yiyeceğimi bölüşmeyi sevdim. İnsanların batırdığı dikenlerden bu şekilde
uzaklaştım. Ruhumu hep böyle şeylerle doyurdum, buranın havası sert, insanları
sert ama doğası bir o kadar da büyüleyiciydi.
Neden gidemiyordum veya her
gittiğimde neden tekrar buraya, aynı yere dönüyordum sorguladım. Mişa gibiydim
ama beni sarmalayan duvarların arasından dışarıyı izlemiyordum. Köklerim vardı elbet
ama istersem onlarsız devam edebilirdim hayatıma. Yine de yıllardır bir şeyler
beni sürekli buraya çekiyordu ve gidemiyordum. Belki de bu yüzden uzakları,
Mişa kadar çok özlüyordum. Peki ne olmuştu Mişa’ya biliyor musunuz? O
köklerinden ve konfor alanından çıkıp kaybolmuştu, tıpkı Albertine gibi.
Onların hikayeleri beni çok düşündürmüştü, tesadüf müydü art arda okuduğum
kitapların karakterlerin bir anda ortadan kaybolması? Yoksa benim için bir
işaret miydi tüm bu hikayeler ve bağ kurduğum karakterler? Sizi bilmiyorum ama
ben hiç tesadüflere inanmadım, hayatın akışının bize getirdiği hikayelere hep
dört elle sarıldım. Bu yüzden ait olamadım, ait de kalamadım bir yerlere.
Sadece hayatın öğretilerine ait kalabildim.
Hayattan hem çok az şey bekledim
hem de hayallerim hep yükseklerdeydi. Kendi kitabımı yazmak, daha duyarlı bir
insan olmak, çok çalışmak ve bolca okumak istedim. Pek çoğunu da yapmaya
çalıştım, hala devam ediyorum elimden geldiğince çabalamaya. Ancak biliyorum
yeterli olmayacak hayatta kalmaya. Ruhu güzel insanlar hep biraz kırgın kalacak
zira. Ne kadar çabalarsa çabalasın, hep bir yerlerde ruhsuz insanlara rast
gelecek ve onların hayat telaşları içerisinde yalnızlaşacaklar. Hep biraz
gitmek ve kaybolmak arzusu içerisinde sessizce bekleyecekler.
Yorumlar
Yorum Gönder