İstanbul'da Yaşamak Yeni Heyecanlar Peşinde Olmak
İstanbul’da yaşamak hiç bilmediğim bir ülkede yaşamaktan daha mı zordu.
Çünkü götürüsü getirisinden fazlaydı..
En
azından benim için öyle oldu.
Mayıs güllerine bakarken
aklıma buraya gelişimin neredeyse 1 yıl olacağını
hatırladım.
Kırmızı bir gül görmüştüm sahilde mülakatı
beklerken, bu acı dolu bir aşk gibi olacaktı benim içim
anlamıştım.
Garip yağmurları, kirli havası ve kaosa
sürüklenen insanlarıyla bana merhaba demişti.
Bronte
kokusunu almıştım o rami merdivenlerinde bir yağmur sonrası, o
nemli kokusu içimde hareketlenmeye sebep olmuştu.
Yepyeni
başlangıçlar olacaktı ve acı dolu ..
Sanatın
kalbinin attığı bir yerde, sizin içinizde yoğun bir coşkuyla
kalmaya kararlıydım.
Tarihi yaşarken öğrenmek ayrı bir
motivasyon sebebiydi. Sürekli bir şeyler öğrenmek ve keşfetmek
kendinizi beslemenin tek yoluydu.
Aksi bir kaosun içinde hiçbir
renk göremeden depresyonun elinden kurtulamazdınız.
Seviyormuş
gibi ve aitmiş gibi yapmayı öğrendim.
En çokta kargalarla
martıların birlikte uyumunu izledim, bu tam olarak İstanbul’du
benim için.. Denizin üzerindeki ganimetleri nasıl hırsla
kaptıklarını görmek bu şehrin kendi ana rengiydi. Dalıp dalıp
çıktım derinliklere kara bataklar gibi, ganimetleri
aradım.
Nezaket söz konusu bile olamazdı burada, kapmazsan
ilk önce aç kalırdın.
Sözlerini yüksek sesle kendinden
emin söylemezsen kaybolurdun.
Ben de sesimi yükselttim, kavga
ettim hep kendimi kabul ettirmek için yok olmamak için.
Uyumsuzlukla etiket yemiş biri olarak hayatımda, uyumluymuş
gibi yaparken bir tarafım aksini kendine itiraf ediyordu.
Kabullendim bu durumu, hem kendim olup hem de onlardan bir
parçayı kendi gözlerine sokmalıydım.
İçimde kocaman
bir şehir vardı ama ben bir köyün ruhuna sahiptim.
4 Mayıs 24, Haliçte bir öğlen vaktiydi
O köyün yolu yaratıcı bir ruha seslenecek, belki kaybolan eşya dolabından yeni çıkmış bir ganimet değerinde.Yıllardır duymayı özlediğin sözleri sarfedecek bazı yıkık duraklar.
Kendine yöneldikçe kayıp duygular ortaya çıkacak öfke, gerginlik, huzursuzluk arasından yeni bir sen doğacak.
Daha güçlü daha meraklı gözlerle bakarak etrafına devirecek onu bekleyen eskimiş ağaçları ve yerine yenilerini dikecek.
Bazen tavanı çökmüş evler gibi üzerine basmaya korkacak ama illaki biri yerinden çıkaracak çivisi paslanmış döşemeleri sonra buna renovasyon diyecekler kendilerini alkışlayarak.
Bu sen olabilirsin, tozlu duvarlar arasından geçerek kendine kirli bir ayna bulursun belki arkasından bir kedi beliriverir ve anlarsın bulunduğun yerin değerini.
Kendini net göremezsin ve zaten epey yıkılmıştır ruhun durduğun yerde ve öyleyse kalkıp çıkacaksın sağlam bir yol kurarak kendine.
İlham ve hayal peşinde koşan biri değilsin artık kendini bulup elindekilerle eyleme geçmeye başlamışsındır.
Neyi istemediğini bulup neyi istediğini anlamaya daha yakınsındır artık.
Etrafına son kez baktın ve etrafına yapışmış tozları silkeledin sonra oradan bir nefeste çıkmışsın gibi son vereceksin acına.
Yarım kalmış bir paragrafı bitirmek artık bu.
Zihninin içinden çıkmaya çalışan bir gerçek. Eyleme aşık bir hayal peşinde olmak, kendine dolanıp duran, ayağına takılanları kaldırıp bir kenara atmaktır.
Yorumlar
Yorum Gönder