Kayıtlar

Benden Kaç Tane Var?

Resim
    İleri gidelim derken sürekli geriye mi gidiyoruz, dijital hayaller kurarken fazla mı robotlaşıyoruz? Her işten anla, birden fazla işi aynı anda yap, zamanının her anını bir şeyler yaparak harca, sosyal medyada sürekli aşırı başarılı insanların motive edici hikayelerini dinle...Yavaş yavaş tükenmeye başlıyoruz. İçimiz yaprak dökerken hala dışarıya çiçeklerimizi göstermeye çalışıyoruz. Aşırı hızlı tüketim, sürekli işleyen bir dijital dünya ve bu hızlı yaşam arasında yine zaman yetmediği için yetişemediğimiz şeylerden şikâyet ediyoruz sıklıkla. Madem her süreç bu kadar hızlı ve kolay ulaşılabilir hale geliyor, neden bize daha fazla zaman ve konforlu bir hayat imkânı vermiyor bu sistem?  Zaman kazandırıyor gibi görünen bu düzen nasıl oluyor da bizden zamanımızı götürüyor? Bir kitabı elimize alıp okumaya başladığımız sırada kaç kere bölünüyor zihnimiz hızlı düşünmekten. Her şeyi öğrenmeye çalışıyor ve sürekli evrilen dünyaya adapte sorunları yaşıyoruz. Cepte psikolog, otur...

Belirsizlikten Siz de Sıkıldınız Mı?

Resim
  Hayata nasıl bakıyorsanız, hayat size öyle görünür. Neredesiniz şu an? Olduğunuz yer olmak istediğiniz yer mi? Biraz derin düşündükten sonra dürüst olarak cevap verin kendinize. Çünkü hayatı nasıl anlamlandırdığınız gideceğiniz yoldan, önünüze çıkacak engellere kadar her şeyi etkiliyor. İnsanların stres yaşamasında bilinmezlik önemli bir faktördür. Mesela ben İtalya'da yaşama kararı vermeden önce bir çok kez hayalini kurmuştum. Ancak ayrıntıları bilmemek benim stres yaşamama sebep olmuştu. Havaalanından hangi taşıtla gitmem gerekecek? Evi kimlerle paylaşacağım? Beni neler bekliyor?? bu böyle uzayıp gidiyordu... Hayatınızın en güzel bir kaç ayına koşar adım yaklaşırken, yaşadığınız stres tüm güzelliği neden gölgede bırakıyordu ki? Ayrıntıları bilmek neden bu kadar önemliydi? Bazen pembe bir dolap düşledim önüme çıkan siyah bir dolap oldu. Bazen yemyeşil bir bahçeye açıldığını sandığım kapının ardında hiçbir şey yoktu. Ancak tek bir şey gerçekti oda içinden çıkamadığım stres. Kafam...

Yazmak Zehirler Mi?

Resim
  Şimdi her iki tarafta da içim acıyor senle veya sensiz.  Arada bir fark görmüyorum biri insan öteki de insan.  İnsan şehvetten yaratılmış ve bencillik kokan bir varlıkken üstelik  nasıl masumca sevilmeyi bekleyebilir biri. Birinin hep çok yük vardır omuzlarında taşıyamaz düşer,  düşerken yanında sevdiklerini de serer yerlere.  İsterki onlarda onunla birlikte taşısın onun yüklerini,  onların ezilmesini önemsemez. Peki bu vahşi ve iğrenç dünyada nasıl güvenmekten ve iyilikten bahsedebiliriz,  hep başkasının yükleri altında eziliyorken?  Seviyorum kelimesi, kendini beğenmekten öteye geçemiyor  ve fedakarlık barındıramıyorken.  Kendimden tiksiniyorum yine bu gece.  Varlığımı ve neden insan olduğumun asla farkına varamıyorum.  Ben seçmedim üstelik bunu  hep orada iyi bir şeyler olduğuna inanmaya devam ederken,  kandırdım kendimi.  Peki sadece insan mı böylesine zavallı?  Doğa bile can alıyorken bizden,...

Haylaz Şiir

Resim
Sen istanbul'dun Bense akdenizin asi kızı Yüreğin sıcaktı senin Ve kıyıların berrak Benim dikenlerim batardı ayaklarına Oysa söylemiştin bana Kasımda denize girilmez Ben hiç dinlemedim seni İyiki atladım o sulara Şimdi kalbimden tut içine bak Orada ölmüş şimdi bir şeyler Ayaklarındaki kan aşkımdan değil Benim sana söyleyemediklerimden Dünyanın en derinine inince göreceksin Senle ben aslında hiç yoktuk Ruhumuz eskimişti bizim Hatıralarımız hiç buluşmadılar Biz kitaplardan şiirler okurduk Şiirler bize umut olurdu Aslında biz haylaz bir şiirdik En çok kendi satırlarını kandıran Onlarla alay eden iki şairdik Bak her yeri dolaştık evrende Ama senle ben hep esir kaldık kendimize

Köşe Yazısı: Eğirdir'de Bir Bisiklet

Resim
  Necdet Subaşı’nın Mişa’sı gibiyim son günlerde. Biraz kırgın kedi yüreğim ve gitmek isteği içerisindeyim. Biraz Marcel Proust’un Albertine’i gibiyim onun gibi kayıp ve bir gün gelecek diye beklenen. Neden gitmek ister biri ve neden kaybolur tek bir söz bile etmeden. Konuşacak tek bir şey kalmayana dek bekleyip, sonra kocaman susmaktan mı? Yoksa anlaşılmamış olmanın verdiği o huzursuzluktan kaçmak için mi kaybolurlar? Belki de kaçmazlar onlar sadece kendilerini bulurlar. Aslında size bugün Eğirdir’den bahsetmek istemiştim. Hep gitmek arzusu içerisinde olduğum için, sürekli geziyorum ama ilk defa burnumun ucundaki Eğirdir’i hissederek gezdim. Güneş batıncaya kadar adayı, kiraladığım bisikletle keşfetmeye koyuldum. Pedalları çevirip yavaşça, mavilikler boyunca adanın çevresini gezip, adanın insanlarıyla konuştum. Tam limanın içerisinde bulunan, kahvehane havasındaki bahçeye oturdum ve sahibinin ısmarladığı çayımı yudumladım. İnsan neden aynı yerde durmamalı, neden sürekli yeni yer...

Köşe Yazısı: Gökçeada'dan Hikayeler

Resim
  Bu hayata geldiğimiz ilk günü hatırlamayız hiçbirimiz. İlk kelimelerimizi çıkarmak için ne kadar emek harcadığımızı, o ilk adımı atmak için gücü içimizde nasıl bulduğumuzu anımsamayız. Bu yüzden kendimizi bazen çok güçsüz hissederiz. Eğer hayatımızı bir grafik üzerinden izleme fırsatımız olsaydı, muhtemelen kendimizle çok daha fazla gurur duyardık. Kendi başımıza yola çıktığımız ilk gün, o ilk adımımızı atmaya başladığımız günkü kadar kararlı ve cesurduk mesela. Hayatın tadını o ilk dondurmamızı yediğimiz günkü kadar çıkarabilirdik. Gökçeada da yediğim o ilk Laz Böreğini, diğer adıyla Galaktoboureko’yu yerken hayatın tadına yeniden vardım ben mesela. Oğlakların arasında yürürken ve patika boyunca uzanan makiler arasında gezinirken, yeniden içimde bir şeyler kıpırdandı. Mavi yusufçuk böcekleri başımın üzerinde uçuşurken, kulağıma cırcır böceklerinin yaza veda şarkısı çalınırken ben yeniden kendim oldum. Dereköy’de yıkıntılar arasından denize bakarken, darmadağın olmuş hayatımı...

Şiir: Aklın Çizgisinden Taşmak

Karanlıktayım ama çok net görüyorum. Yürüyorum ama hiçbir yere varmıyorum. Öyleyse yürümek durmaktır şimdi şu vakitlerde. Konuşmak susmaktır, kelimeler varmıyorsa o yere. Susmak bulmaktır cevapları.   Anlatmak bazen kendi iç sesini duymaktır. Kendini duydukça yeni kararlar almaktır aniden. Ya da onaylatmaktır kendi iç sesini dışarıdakine. Kelimelere odaklanmaktır konuşmak.   Gitmek duygusu bazen bir kaçıştır eskiden. Sıradanlıktan uzaklaşmaktır yerini unutmak. Ayaklar adım attıkça zihin de yürümeye başlar. Çıkarsın eskilerden, sığ fikirlerden uzaklaştıkça.   Ait olmaktan uzaklaşınca ait kalamazsın artık. Uzaklar hep uzak kalır mesafene. Gitmek bir eylemden daha fazlasıdır artık. Keşfetmektir hayatı bir hevesle.   Tüketmek ve üretmek arasında gidip gelirsin. Bilirsin artık varılacak bir yer kalmadığını. Maddeyi alıp yerine enerjiyi koyarsın. İşte o zaman durduğun yer artık kaderindir.
Ne olduğun ve nerede olduğun işte bütün meselemiz buydu aslında. Dünya düzeninin ayaklarımıza bağladığı o prangalardan gidemedik bir yere. Gitsek dahi varamadık o yemyeşil düzlüklere. Bir kuş olmayı diledik, kuş kanatları topladık ve bu yüzden uçmayı denemedik bile. Hayal kurmanın o dayanılmaz özlemiyle yanıp tutuşsak bile, ertesi gün en güzel kıyafetlerimizi giyip başka birilerini memnun etmekle öteledik hasretimizi. Sevmeyi filmlerden öğrendik, romanlardan okuduk ama hep inkâr ettik varlığını. Zaten sevmek yok olmaktı ve emek dediğin şey zamana ihanetti. Sevdiklerimizi sözümüzle, yokluğumuzla, suskunluğumuzla terbiye ettik hep. Zaten kelime bilmek sadece yazarlara aitti, edebiyat parçalamak bizim haddimize değildi. Eğri oturup, doğru konuştuk hep biz sözde dostlar arasında ama hiçbir zaman ruha değmedi çok şükür kelimelerimiz. Yalanlarla dost olmuşken, doğruluktan söz ettik senelerce birbirimizin gözlerine bakmadan. Gözlerine baksaydık tek kelime edemezdik çünkü; sahtelik boy göste...

Köşe Yazısı: Hayatın Anlamını Aramak

Resim
  Hayatın anlamını öyle ilk sorgulamada bulamadım ve panikledim çünkü; hemen herkesin hayatın anlamını bulduğundan emindim. Sanki herkes yaşıyordu onu ama ben hala bulamamıştım. Nasıl olurdu da ne için yaşıyorum sorusuna bir tek cevap veremiyordum. Para için, aşk için, tutku için, makam için diyemiyordum. Başka ne için yaşardı ki insan dedikleri? Bilemiyordum ve huzursuzluğum gittikçe artıyordu. Konuşmak, yürümek ve hatta nefes alıp vermek bile saçma sapan geliyordu. Ölmek diye bir şey vardı, onun da ne olduğunu tam bilmiyordum. İnsan neden doğar, insan neden yaşar ve ölür sorularının cevabı yüzyıllardır bulunamamıştı, ben mi bulacaktım? Sahi neydi bu durmak bilmeyen düşünceler, neydi bu hayatı ve ölümü sorgulamalar? Herkes gibi yaşasana hayatını, neden bir gece ansızın sokaktaki çocuklara ağlarsın? Neden insanlar savaşıyor diye düşünüp durursun, herkes gibi uyusan olmuyor mu? Bunlar yetmez gibi bir de kendine inancını yitiriyor ve koca evrende minicik bir nokta kadar kalıyordum, y...

Köşe Yazısı: Yılgın Sevgiler

Resim
Durur muydu orada bir yerde yaşamak,  yaşamak seni ve tüm hikayeleri sil baştan.  Bu heyecan kalbimi delik deşik yapar mıydı,  bir savaş meydanında,  yoksa sular mıydık bahçemizdeki çiçekleri aşkla.  Yeter miydi gerçekten sevmek,  sevmek çözer miydi bizi, dilimizi.  Kimsenin çaresizlikten susmadığı bir yer kaldı mı?  Bir yer var mı hala gidilecek,  çirkin kelimelerin değmediği.  Bir yer varsa söyleyin bu gezegeni mahvetmeden varılacak.  Bir kehanet miydi yaşamak dedikleri.  Önce dağları devirecek,  sonra nehirleri içecek bir canavar mıydı yaşamak.  Uçmak kirli miydi özgürce uçmak?  Hangi devirde kaldı o berrak sular,  kızıl ağaçlar sadece güneşin renginden değil miydi şimdi bu saatlerde.  Neden koalalar evsiz kaldı ve kırlangıçlar gitti gökyüzünden?  Biz yeterince sevemedik mi bu yeryüzünü,  o yüzden mi tükettik koca bir yılı şimdiden?  Çözüm madem sevmek ve paylaşmaktı,  neden çölle...

Köşe Yazısı: Dünyayı Kurtarmak

Resim
Her şey kötü gitse bile hayatlarımızda, yine de orada iyi şeylerin bizi beklediğine inanırız bazımız. Bazılarımız elinde kalan son kişiye veya son fırsata sarılır. Kopan fırtınaları, feryatları, acıları duymazdan gelip işimize dört elle sarılırız. Bazılarımız dünyayı değiştirebilmek için sabah 5'te kalkar ve rutinine başlar. Çalışır çalışır daha çok çalışır. Saatler gittikçe büyüyen galaksiye sığmaz olur geceleri de çalışır. Yaşamaya devam ederken, şarkılar çalınır, yine şiirler yazılır, âşık olunur ve bir sürü şey işte. Nihayetinde bu dünyadan giderken klasik birkaç cümle kurulur hakkımızda. İyi insandı, herkese yardım ederdi, çok inatçıydı, hep sessizdi gibi. Yazdıklarınız, yaptığınız işler unutulur ve tozlu raflara kaldırılır en sonunda. Şimdi o tozlu raflardan bakıyoruz hayatlarımıza, geriye ne kaldı bizden? Neden gelmiştin bu gezegene, sen gerçekten hangisiydin o tanımlamaların? Belki hepsiydin belki de hiç biriydin. Şimdi sonsuz bir boşlukta mısın yoksa yepyeni bir g...

Bir kalp dünyaya böylesine bağlanmamalı...

Kalbini çok sev demiştin bana. Anlamamıştım o zaman... Kalp sevmeyi kendine uğraş edinir. Çok sevme sakın kimseyi demiştin.. Ama ben seni hep çok sevmek istemiştim. Ölüm demiştin bana ölüm de var. "Sakın ölecek gibi sevmeyesin beni." Ama sevmek istemiştim seni... Kalptir yalnızca eskiyen, bir kalp dünyaya böylesine bağlanmamalı. İlla seveceksen ölesiye birini, Yaradanını SEV demiştin. Sonu olan hiçbir şey sonsuza dek sürmez.. Sana ayna olacak birini sev. Seni görmezden gelen varsın gitsin yoluna. Sen seni gerçekten seveni sev... Siyahınla, beyazınla seni gerçekten seveni... "Hemdem"

Kuantum Üzerine

  Eşyanın, insanın enerjisi siz dokununca size geçermiş. Her insandan bir parça taşırmışız farkında olmadan. Dokunduğumuz şeyden bize geçen bir hissiyat varmış. O yüzden hayatımızdaki beş insanın ortalaması olduğumuz söylenir bize. Nasıl davranışlara, sözcüklere maruz kaldığımız belirler bizim de enerjimizi. Şefkatli bir dil şefkat doğururken, şiddet dolu bir dil de zehrini bırakır bedeninizde ve zihninizde. Bunu temizlemek zorundayız, bizde kalan o kötü şifreleri kırmalıyız. Derinleşmiş ilişkiler bize şifa olurken, bu yüzden paraşüt ilişkiler zehirlidir denir.
 Bir kaçış planı mıydı bu hayat günahlardan Günah sen kaçtıkça çekiyorken seni üstelik. İnsan kendi içindeki karanlıktan kaçabilir mi bir süre? Gidişler bir bitiş olsa ya.. Dönüş yolu unutulsa ya bu hayata..